Hatırlamıyorum. Hatırı kalmıştı oysa bende. Ama şimdi ne onu yanımda bulabiliyor ne de
anılarını zihnimde canlandırabiliyorum. Nasıl sevmiştik birbirimizi
hatırlayamıyorum. Şimdi bakıyordum da, gerçekten de bitmiş her şey. Ne çabuk.
O gittikten sonra bile yıllarca
hasreti çarpmıştı yüreğime. Tüm boşluklarımı dolduruyordu aşkı. Baba şefkati
gösteriyordu, abi gibi koruyordu, erkek kardeş edasıyla yaramazlaşıyordu ama en
çokta aşık gibi bakıyordu.
Parça parça an var zihnimde, bütünü
uçup gitmiş hep. Bana ilk beni sevdiğini söylediğinde dersteydik. Son dersti.
Hoca bizi serbest bırakmıştı ve biz en arka sırada oturuyorduk. Önce gözlerimin
içine bakmış, sonra “çok seviyorum seni ben ya” deyip sarılmıştı. İlk kez o
zaman dökülmüştü aşkı dilinden. Peki ya ilk ne zaman elimi tutmuştu? Bak onu
unutmuşum tamamen.
Doğum günümde sürpriz yapıp çantama
bir kutu bırakmıştı. Serviste kutuyu fark edip açtığımda içerisinde yusufçuk
kolyesini görmüş, çok sevmiştim. Hemen takmış mıydım boynuma? Yoksa birkaç gün
sonra mı takmıştım? Ya da o mu takmıştı ilk defa? Sevdiğim adam aldığı için
aylarca boynumdan çıkartmadığım kolyeyi ilk ne zaman taktığımı hatırlayamıyor
olmam çok kırıcı. Bu kadar mı gidişi acıtmıştı canımı? Yazık.
Babalar gününde parkta otururken ileride
çocuklarımız olduğunda babalar gününde giyeceği bluzu bana verişini ve
saklamamı söylediğini hatırlıyorum. Gri renkli ve kısa kolluydu. Peki ya
önündeki detay neydi?
Yüzüğü vardı parmağımda. Boynumda
yetmezmiş gibi parmağımda da onu taşırdım tıpkı kalbimde taşıdığım gibi.
Turuncu bir yüzüktü sanki. Ne çok kalın ne de çok inceydi. Onu nasıl görüp
aldığını anlatmıştı galiba. Ama alışını da takışını da hatırlayamıyorum. Bir
kez parçalanmıştı yüzük parmağımda sebepsiz. Ertesi gün aynısından bulup
getirmişti ve takmıştı parmağıma. Bunu da unutmuyorum.
Bende birkaç parça eşyası vardı.
İlerideki evimiz için dekor eşyası almıştı. Çerçeve filan işte. İçerisinde de
bebeklik fotoğrafı vardı galiba. Bir de mektup yazmıştı. Sonra siyah bir defter
ve gri beyaz iki tane kalem. Pamuk prenses ve onu kurtaran prensin dans eden
oyuncağı, kızımız Buğlem (evet kızımız olacaktı bizim, adı da Buğlem) için
almış olduğu kanatlı pembe bebek, bebekken taktığı fil dişi kolyesi, annesinin
aldığı hırka çorap ve bilezik, kendi giydiği bluz.. Bunları tek tek
hatırlıyorum. Sonra nasıl yok ettiğimi de hatırlıyorum her birini. Evinin
önündeki, parktaki, oturduğumuz bankın yanındaki, okuduğumuz okulun önündeki
çöplerin hepsine birer birer atmıştım. Neyi nerede verdiyse orada geri
gitmişlerdi. Zaten ondan sonra olan oldu. Her şey gitti hafızamdan. Ne anısı ne
eşyası ne de sevgisi kaldı kalbimde. Geri gelmeyecekti çünkü. Gelse de
bulamayacaktı beni. Gitsem de bulamayacaktım onu. Bitmişti hikayemiz seneler önce. Başka kalplere geçmiştik
artık.
Koca bir kül yığınıydı yaşadığımız
onca zaman, sevdiğimiz koskoca aşkımız. Sonra bir rüzgar vurdu, hepsi savruldu
bir yana. Geriye ne o kaldı ne de ben.
(Bu yazının her türlü hakkı saklıdır. İzinsiz ve isimsiz kullanılması yasaktır.)
Yani hiç dememek gerek, gerek yokta tabi! Bir deneyime muktedir olmuş iki beden deyip geçmek gerek. Yeni yaşayışları yaşlandırmamalı insan...
YanıtlaSil“Yeni yaşayışları yaşlandırmamalı insan” ne kadar da doğru riv riv
SilUnutur mu sanıyorsun yüreğin, unutmuyor. Unuttuğunu sanıyorsun sadece. Bir manzaraya bakarken, bir kitapçının önünden geçerken, bir şarkıyı dinlerken hep ona lanet ederken buluyorsun kendini. Aradan yıllar geçse de değişmiyor bu. Yıllar geçse de değişen tek şey hatırlama sıkılığı azalıyor biraz azalıyor ama bitmiyor. Hatırlarını, öfkeni buraya yazarak canlı tutuyorsun aslında öfkeni. Bende yazdım sayfalarca zamanında, kustum öfkemi hepsini okudu da biliyorum. Ve takip etti ne yapıp ne ettiğimi evlenene kadar, nişanlıyken bile... Ben çoktan evlenmiştim zaten. Bitti mi içimdeki öfke? Bitmedi ama her aklıma o geldiğinde eşime ihanet ediyor gibi hissediyorum kendimi. 8 yıllık birliktelik kolay unutulmuyor... 5 yıl geçse bile... her anın hayatının her köşesi, tüm hayallerinin o olmasını silemiyorsun bir türlü... uzun süreli ilişkilerin ızdırabı bir ömür sürüyor ve ilk ise denilen o ki hiç sönmüyor... saygılarımla...
YanıtlaSilSöyleyebilecek hiçbir şey bulamıyorum. Yorumunu okudukça ben kırıldım, ben yoruldum. Teşekkür ederim yaşadıklarını buraya döktüğün için. Sevgiler..
Sil