Kahve makinesinin
başlangıç tuşuna basmış, çıkarttığı yüksek sesin beynimdeki karışık düşünceleri
de bastırmasını umuyordum. O anda ihtiyacım olan tek şey kafeindi. Ama
istediğim tek şey değildi. Bunu ise tozlu raflardan çıkarttığım çocukluk
anılarım sayesinde anlamıştım.
Sıcak kupamı da alıp
çalışma odasına geçmiştim. İçinde barındırdığı her bir parçanın onda yarattığı
etkilerden dolayı eski göründüğünü düşündüğüm, fakat henüz çok yeni olan
radyoyu çalıştırdım. Sesini biraz yükseltmiş ve derin nefesime sarılmıştım o
an. Müzeyyen Senar’dan “benzemez kimse sana” çalıyordu. O an bile burkulmuştu
içim. Ve önce kahvemi masaya yerleştirmiş, ardında da kendim gıcırdayan
sandalyeme oturmuştum.