30 Aralık 2017 Cumartesi

2017'ye

Sevgili 2017, artık veda zamanı geldi. Seninle son konuşmayı yaparken her cümle sonunda gözlerimi kapatıyor, bana kattığın güzellikleri hatırlamaya çalışıyorum. Sanırım güzel günleri aramaya çalıştıkça kötülerin arasında kayboluyorum.

17 Aralık 2017 Pazar

Karaköy


Yoruluyorsun değil mi? İstediğini elde edemediğin için, sevdiğine kavuşamadığın için, sağlık hayatında tam olmadığı için ya da ne bileyim bir avuç paraya sahip olamadığın için üzülüyorsun değil mi?

"Hayatta hep mutlu olursam, hayalini kuracak neyim kalır." demiş Dostoyevski

Dertler de, sevinçler de hep insanoğlu için. 
Acıyı veren Allah, neşeyi vermez mi sanıyorsun? Onu da verir elbet. Sen inan.

İşte bu yüzden sarıl hüznüne, neşene, kalp kırıklıklarına. Bugününe getiren, büyüten ne varsa şükret. Yaşamla savaşmaktan vazgeçme. Hayal etmeyi bırakma. Diren.

Her şey güzel olacak, inan..

Hastaların şifaya, açların yemeğe, evsizlerin yuvaya, çaresizlerin yardıma kavuşması dileğiyle.

(Fotoğraf Karaköy sokaklarında çekilmiştir)

(Bu yazının her türlü hakkı saklıdır. İzinsiz ve isimsiz kullanılması yasaktır.)

29 Kasım 2017 Çarşamba

Galata Kulesi


Galata kulesinin bir çok efsanesi vardır. Benim için en ilgi çeken, Romalıların inandığı efsane. Bu efsaneye göre: Eğer bir kadın ve erkek, Galata Kulesi’ne ilk kez birlikte çıkarlarsa, onlar mutlaka evlenirmiş. Ama çiftlerden biri daha önce kuleye çıktıysa (başkasıyla ya da tek başına fark etmez), bu tılsım bozulurmuş. Kısacası, üzgünüm aşkım. Büyümüz bozuldu.  

28 Kasım 2017 Salı

Unuttun mu yüreğim

Hatırlamıyorum. Hatırı kalmıştı oysa bende. Ama şimdi ne onu yanımda bulabiliyor ne de anılarını zihnimde canlandırabiliyorum. Nasıl sevmiştik birbirimizi hatırlayamıyorum. Şimdi bakıyordum da, gerçekten de bitmiş her şey. Ne çabuk.

O gittikten sonra bile yıllarca hasreti çarpmıştı yüreğime. Tüm boşluklarımı dolduruyordu aşkı. Baba şefkati gösteriyordu, abi gibi koruyordu, erkek kardeş edasıyla yaramazlaşıyordu ama en çokta aşık gibi bakıyordu.

23 Kasım 2017 Perşembe

84 yaşındaki Muzaffer amca

Çok çalışmış zamanında fabrikalarda. Genç yaşında anası demiş ki “oğlum artık evlen koskoca adam oldun”. Ailesinin de tanıdığı bir ailenin ortanca kızıyla birbirlerini hiç tanımadan evlenmişler. Ama yıllar geçtikçe çok sevmiş eşi Fadime teyzeyi. O da öleli neredeyse 2 yıl olmuş. Fadime teyzenin çeyizinden kalma dantelin üzerinde duruyor renksiz eski düğün fotoğrafları. Bir başına kalakalmış Muzaffer amca koskoca şehirde, zamanında zar zor satın aldığı eskimiş evinde. Odasından banyosuna, mutfağından salonuna babasından kalma bastonuyla gidiyor, zor yürüyor adamcağız. Ama buna rağmen her gün mutlaka çayını ince belli bardağında da içiyor valla.

21 Kasım 2017 Salı

Kaybettiğim an

Hatırlıyorum. Neredeyse öğlen olmuştu ve ben hala uyuyordum. Hatta öyle derin uyuyordum ki, telefonuma gelen çağrılar ve mesajları duymuyordum bile. Oda arkadaşlarımdan biri uyuyor, diğeri ise kulağına kulaklığını takmış dizi izliyordu. Telefonum kendini hiçbirimize fark ettirememişti. Ne yazık değil mi? Geç saatlere kadar oturup, geç saatlere kadar uyumasaydım erkenden alabilecektim haberi. Eğer her şey olması gerektiği gibi olsaydı, inanacaktım. Olmadı. Olmadı çünkü olduramadım. Ne yazık.

Oda arkadaşları ile sorun yaşadığı için önceki gece odama kız arkadaşımı misafir etmiştim. Aynı yatakta yatıyorduk. Bir anda kolunu suratıma çarpması ile çalan telefonumu fark ettim. Hangisine sinirleneceğimi hesaplamaya çalışırken okuldan ayrılan arkadaşımın aradığını yarım yamalak görüp telefonu kulağıma götürdüm.

“Efendim” dedim, sesimin çıkıp çıkmadığından emin olmayarak.
“Duydun mu?”
“Neyi”
“Fırat’ı işte”
“Ne Fırat’ı”
“Yelda, şey..” duraksadı. Sonra kısık ama yorgun bir ses tonuyla 

“Fırat’ı kaybettik”

20 Kasım 2017 Pazartesi

Enkazın


Enkazın altında kalmış yüreğimden gelmeyen haberi bekliyorum inatla. 
Kim bilir kaç zamandır sevgisiz kaldı. 
Kim bilir hangi insana olan güveni yaralandı. 
Tepesine dökülen koskoca yığından çıkmaya çalışmaktan da yorulmuştur kesin. 
Bırakır mı nefes almayı acaba bu koca dünyaya inat. 
Bir çift el uzansa gelecekten, sarılsa yüreğime, çekse kendine ve çıkarsa mutluluğa keşke. 

15 Kasım 2017 Çarşamba

19 yaşıma mektup

Yaşadığın çokça hayal kırıklığı olduğunu biliyorum. Herkes bunlar için sana ileride hepsinin geçeceğini ve gülerek hatırlayacağını söylüyordur. Ama işin aslını bilmelisin ki, hiçbiri geçmeyecek. Hepsi bugünkü seni yaratmış olacak. 15 yaşındaki çocukluğunun vermiş olduğu saflıkla yapmış olduğun hataların da, 16 yaşında yaşadığını sandığın büyük aşkının yalanları da, 17 yaşında çevren sayesinde oluşan kırgınlıklarında, 18 yaşında güvendiğin insanların beklemediğin yerden beklemediğin zamanda sana atmış oldukları darbeler de dahil olmak üzere hiçbiri peşini bırakmayacak. Hiçbiri sandığın kadar kolay geçip gitmeyecek hayatından.
Şimdi hayatının toz pembe olmadığını gördüğün bir yaştasın. Aile yaşantın ya da dostlarından beklentilerinin hiçbiri umduğun gibi değil, biliyorum. Ama olmaması gerektiğini de sen bilmelisin.
Eğer yanında tuttuğun insanları yanında bulamazsan kızma, sana sıkı sıkı sarılacak insanlar geleceği için gidiyorlardır. Bırak gitsinler ve bırak sadece senin canın acısın, sen hırpalan. Çünkü kalbinin kırılması başka bir kalbi kırmandan daha masum bunu unutmamalısın. Sen sevmeye devam et. Ama herkesi ederi kadar sevmeyi öğren. En çokta kendini sev, olduğun halini sev. Kimseye kalbini açma, bilmesinler içini. Kimseye ama hiç kimseye nasıl biri olduğunu gösterme. İnsanlar zayıf noktalarını kullanarak canını daha çok acıttığında daha çok kırılırsın. Bırak bildiklerini zannettikleriyle kırsınlar.

26 Nisan 2017 Çarşamba

Sağlıklı Cilt

Merhaba değerli okuyucularım. Bugün sizlerle sağlıklı bir cilt için yapılması gereken altın kuralları paylaştım. Sizleri yazımın devamına davet ediyorum ☺ 

5 Nisan 2017 Çarşamba

Deniz kızı



Küçük bir kız çocuğunun bağırışları ile yaşıyordum son günlerde. Duymamazlıktan geldikçe kendimi daha güçlü hissediyor, dalgalara karşı daha iyi yüzdüğümü düşünüyordum. Oysa her gelen fırtınada bir başka yere savruluyordum. Ama hep aynı yerdeymiş gibi davranıyordum. Biri hariç kimse farkında değildi kayboluşumun. Ben bile farkında değildim aslında, ama o farkındaydı. Anlaşılan bu sebepten bağırıyordu durmaksızın. 

Çığlıklarını bırakıp "kayboluyorsun!" dedi bir anda, şaşırdım fakat duymamazlıktan geldim. 
"Hem zaten ufacık bir çocuk o, neden takayım ki onu" diyordum kendime. 
Belli ki ben yüzmeye çalıştıkça oda yoruluyordu benimle. 
"Dur!" dedi ilk defa. "Dal artık suyun içine" 
Anlamamıştım dediğini, saçmalıyordu yine.

14 Mart 2017 Salı

16

Kahve makinesinin başlangıç tuşuna basmış, çıkarttığı yüksek sesin beynimdeki karışık düşünceleri de bastırmasını umuyordum. O anda ihtiyacım olan tek şey kafeindi. Ama istediğim tek şey değildi. Bunu ise tozlu raflardan çıkarttığım çocukluk anılarım sayesinde anlamıştım.
Sıcak kupamı da alıp çalışma odasına geçmiştim. İçinde barındırdığı her bir parçanın onda yarattığı etkilerden dolayı eski göründüğünü düşündüğüm, fakat henüz çok yeni olan radyoyu çalıştırdım. Sesini biraz yükseltmiş ve derin nefesime sarılmıştım o an. Müzeyyen Senar’dan “benzemez kimse sana” çalıyordu. O an bile burkulmuştu içim. Ve önce kahvemi masaya yerleştirmiş, ardında da kendim gıcırdayan sandalyeme oturmuştum.